ERCAN ÇELİK

 İstiyorsak; güneş olsun sevgimiz; gülümsesin, yüzümüz yüzünüze, Kardeşlik ve birlik içinde, mutlaka selam vermeliyiz birbirimize  

    Son Dakika :   
 
 

SENTURK

 

 

 

 AROMATİK TIBBİ BİTKİLER                 

EZAN OKUMA 

Ana Sayfa
Kuran-ı Kerim Değişik Dillerde
İletişim
Ercan ÇELİK Özgeçmiş
Günlüklerim
Ziyaretçi Defteri

 

 

ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE

MARMARA ADASI

1-ÖzelAĞAÇLANDIRMA

ÇÖPDEN MAZOT ÜRETİMİ

                         



SERA ETKİSİ KARBONDİOKSİT ARTIŞLARI


Marmara Adası Özel Ağaçlandırma


Küresel Isınma Ve Ağaç"Ercan Çelik"

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  791406
Bugün Ziyaretçi :  137
Aktif Ziyaretçiler :  2

BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK ve DOĞAL HAYAT    HAYVANLAR ALEMİ FOTOĞRAFLARI

Ahmed YESEVİ, HACI BEKTAŞ VELİ, Mevlana,Hacıbayram Veli-Seyit Mahmud Hayrani

 

Ahmet Yesevi...  Türklerin manevî hayatına asırlarca hükmeden, Türk halk sufilik geleneğinin kurucusu; Arslan Baba’dan teslim aldığı emaneti, insanlara “hikmet”leri aracılığı ile damla damla özümseten; kutsal emaneti Horasan Erenleriyle dünyanın dört bucağına ulaştıran; Türk diliyle yazdığı hikmetleriyle dilimizin gelişmesi ve zenginleşmesine büyük katkısı olan, “Pîr-i Türkistan”, Büyük Veli, öncü şair...

Ahmet Yesevi’nin hayatı hakkında bilinenler menkıbelere dayanmaktadır. Eldeki bilgilere göre, Çimkent şehrine bağlı Sayram kasabasında, bazı kaynaklara göre ise bugünkü adı Türkistan olan Yesi’de doğmuştur.  Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1093 yılında doğduğu, 73 yıl yaşadığı ve 1166 yılında vefat ettiği kabul edilmektedir.

Babası Sayram’ın meşhur mutasavvıflarından olan İbrahim Ata (İbrahim Şeyh), annesi ise Sayramlı Musa Şeyhin kızı Ayşe Hatun’dur. Yedi yaşındayken annesini, ardından babasını kaybetmiş ve ablası Gevher fiehnaz tarafından büyütülmüştür.

İlk eğitimini babasından alan Yesili Ahmet, manevî eğitimini Yesi’de devrin meşhur mutasavvıfı Arslan Baba’dan almıştır. Daha sonra Buhara’ya giderek Yusuf Hemedani’nin yanında manevi eğitimini tamamlamış ve onun ölümü üzerine 1160’da halife olmuştur.  Bir süre sonra da Yesi’ye dönerek, hayatının kalan kısmını insanları irşatla geçirmiştir.

Altmış üç yaşına geldiğinde tekkesinin avlusuna yaptırdığı çilehaneye girmiş ve ömrünü burada tamamlamıştır. Türbesi, Türkistan şehrindedir.

Yahya Kemal, Ahmet Yesevi’nin Türk tarihi bakımından önemini; “fiu Ahmet Yesevi kim, bir araştırın, göreceksiniz, bizim milliyetimizi asıl onda bulacaksınız.” sözleriyle ifade eder.

Tasavvufi Türk halk şiirinin öncüsü olan Ahmet Yesevi, düşüncelerini yayabilmek için millî nazım şekli olan dörtlüklerle, hece vezninde, yalın bir Türkçeyle şiirler yazmıştır. “Hikmet” adı verilen ve Divan-ı Hikmet adıyla bir kitapta toplanan şiirler, ‹slamiyetin Türkler arasında yayılmasında büyük rol oynamıştır.
 
Daha fazlasını burada öğren: Eodev.com - https://eodev.com/gorev/4223012#readmore

              

Mevlana Muhammed Celaleddin-i Rumi (1207 - 1273)

          Seyyid Mahmud Hayrani ( .... - 1268)

Mevlana dergahına kapılanıp onun aşk potasından nasip alan velilerden birisi de Seyyid Mahmut Hayrani’dir. Mesut Paşa’nın oğlu olan Hayrani, Harran’dan Anadolu’ya göçmüş ve Konya’ya gelip yerleşmiştir. Bir süre Hazreti Mevlana’nın yanında kalmış, onun hizmetinde bulunmuş ve ondan feyz almıştır. S. Mahmud Hayrani, daha sonra, Akşehir’e giderek inzivaya çekilmek istemişse de kapıldığı ilahi aşkın tesiriyle cezbeye tutularak dağlara düşmüş, bir süre dolaştıktan sonra, meczup bir halde Akşehir’e dönmüştür. 

Seyid Mahmud Hayrani’yi çok seven Hz. Mevlana, vefatına kadar onu hiç unutmamış, gelip gidenlerden hep sormuştur. Pek çok kerametinden bahsedilen Hayrani, Hicri 667 Miladi 1268 tarihinde vefat etmiş, Sultan Dağı’nın eteklerinde, adını taşıyan, Sultan mahallesindeki türbesine defnedilmiştir. Sanduka kitabesinin Türkçesi şöyledir. “Velilerin kutbu mesut şehit, merhum ve mağfur senedim ve efendim Seydi Mahmud İbni Mesut H. 667 yılında ölmüştür. Allah’ın geniş rahmeti üzerine olsun.”

 

Türbede mevcut, Türk tahta işlemecilik ve oymacılık sanatının şaheseri olarak kabul edilen üç veya dört sanduka, Konya’da oturan Alman Konsolosunun teşviki ile, bir Ermeni tarafından çalınmış, bunlar yurt dışına çıkarılırken ikisi yakalanarak İstanbul’da Türk ve İslam Eserleri Müzesine’ne kaldırılmıştır.

Büyük sanat özelliği taşıyan S. Mahmud Hayrani Türbesi’nin daha sonra yapılan Mevlana türbesine örnek olduğu ve aynı mimarın elinden çıkmış olabileceği ihtimali üzerinde durulmaktadır...

 

KILIÇDAROĞLU  HAKKINDA BİLİNMEYEN GERÇEK.

 TRT Avrasya televizyonunda yayınlanan bir programın kağıda dökülmüş Hali.
Programın sunucusu Prof. Dr. Alemdar Yalçın’dı.
Kamuoyu Prof. Yalçın’ı; Rahşan Ecevit’in onu DSP genel başkanlığına aday çıkarmasıyla tanıdı. Oysa kendisi; yıllardır Osmanlı tahrir ve mühümme defterleri üzerine çalışmış; yurt dışı üniversitelerde bulunmuş; Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Merkezi Müdürlüğü’ne başkanlık etmiş; üniversitelerde dekanlık, rektörlük yapmış bir akademisyendi.
Halen Türkiye Bilimsel ve Kültürel Araştırmalar Merkezi Başkanı’ydı.
TRT Avrasya televizyonunda Türk kültürü üzerine konuklarıyla sohbet ediyordu.
Bana gönderilen program çözümüne göre konu; Kureyşan (Kureyş) Ocağı idi.
Yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun soyunun geldiği Kureyşan Ocağı.
Kılıçdaroğlu ailesi Tunceli Nazımiye, Ballıca Köyü’ndendi.
TV programında; Tunceli’deki Kureyşan Ocağı’nın son temsilcilerinden Dede Zabit Güler; Kureyşan Ocağı’nın Gaziantep ve Adıyaman koluna bağlı Zülfikar Dedeoğlu ve Kureyşan Ocağı’nın Gaziler kolunun temsilcisi Zeynel Ertekin vardı.
Bakalım ne demişlerdi…
 
Kökeni neresi?

 
Prof. Alemdar Yalçın TV programını şu sözleriyle açıyor:
“Kureyşan Ocağı’yla Anadolu’da bir geziye çıkalım. Ama öncelikle sizden istediğim bir şey var; lütfen geçmişin bir takım tanımlamalarıyla günümüzü yorumlamayalım. Çağımızın getirdiği bilimsel verilere dayanarak, önyargılardan arınmış olarak dikkatli dinleyelim.”
 
İlk sözü Tuncelili Kureyşan Ocağı’ndan Dede Zabit Güler alıyor:
“Kureyşan Ocağı demek Horasan demektir. Kureyşan, Horasanlı demektir. Horasan’ın Seydi şehrinden çıkıp Erzurum üzerinden -eski ismi Kızıl Kilise- yeni ismi Nazimiye’nin Zeyrek Köyü’ne yerleşmişlerdir. Selçuklu Hükümdarı I’inci Alaeddin Keykubad döneminde geliyorlar. Keykubad Paşaköy’de oturuyor ve Horasan’dan gelenleri huzuruna çağırıyor.”
 
Prof. Yalçın devreye girip masa üstündeki bir belgeyi göstererek şöyle konuşuyor:
“Alaeddin Keykubad ve daha sonra bazı Osmanlı Padişahları Kureyşan Ocağı’na Diyarbakır, Erzincan, Adıyaman, Elazığ, Gaziantep, Tunceli yöresinde besicilik yapması için izin belgesi veriyor. Ceylan derisi üzerine yazılmış bu belge işte elimizde mevcuttur.”
Elindeki 6 metre uzunluğundaki soyağacını gösteren Prof. Yalçın, bu belgenin renkli fotokopisinin Kemal Kılıçdaroğlu’nda da bulunduğunu söylüyor.
Bu belgeye göre, merkezi Tunceli olan Kureyşan Ocağı’na bağlı 12 kol vardı.
1) Delsinler-Delihasanlar kabilesinden Horembey adıyla anılan oymağın başı Cafer;
2) Alan kabilesinden Burkent oymağı ve başları Teymur;
3) İlyas kabilesinden Han adıyla tanınan oymağın başı Hüseyin;
4) Milli kabilesinden Bozkır oymağının başı Muhammed;
5) İzol kabilesinden Üç Ayak oymağı ve başları Abdullah;
6) Haydaran kabilesinden Bedirhan oymağı ve başları Ali;
7) Karsan kabilesinden Hançer oymağının başı Mustafa;
8) Lal kabilesinden Baykara oymağından İbrahim;
9) Çakır Tahir kabilesinin başı Mahmut;
10)Dedo kabilesinden Börek Uzun oymağı ve başları Muhammed;
11)Zurvet kabilesinden Duvar Dana oymağından Yusuf;
12)Medin kabilesinden Dik Kınalı oymağın başı Abbas.
 
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ailesi, Kureyşan Ocağı’nın Haydaran Aşireti’ne mensuptu.
 
“Konya-Tunceli etle tırnak gibiydi”
 
Programda söz alan Kureyşan Ocağı Gaziantep, Adıyaman koluna mensup Zülfikar Dedeoğlu şu bilgileri veriyor:
“Benim edindiğim bilgilere göre de ilk Nazımiye Zeyrek Köyü’ne yerleşiliyor. Bazı olaylar nedeniyle bazı kollar buradan göç ediyor; Gaziantep’in Şaraküstü (Şehre Küstü) mahallesine yerleşiyorlar. Daha sonra besicilik yaptıklarından Yavuzeli kazasının Kayabaşı Köyü’ne göçüyorlar. Burada halen Kureyşan türbesi var. Bülbül Köyü’nde de türbemiz vardır.”
Zülfikar Dedeoğlu, Adıyaman Terman, Kuşakkaya, Kındıralı yerleşkelerine nasıl göç edildiğini; bugün hala Adıyaman ve Malatya’daki Kureyşan Ocağı’na bağlı aşiretlerden bahsettikten sonra Prof. Alemdar Yalçın, Kureyşan Ocağı’nın Konya ve Akşehir’deki bulunuş hikayesini bir tespitte bulunarak şöyle anlatıyor:
“Tunceli ile Konya ilişkisini sözlü gelenekte duyduğumuzda inanamamıştık. İşte bu bizim tarihimizi nasıl ihmal ettiğimizin en önemli göstergesidir. Size bir doktora tezinden bahsedeceğim; ‘Ortaçağ Anadolu’sunda Göçebeler ve Osmanlılar’ Rudi Paul Lindner isimli araştırmacı 1500 tarihli Osmanlı tahrir defterlerine girerek Kureyşan Ocağı’nın Konya’daki izlerini ortaya çıkardı. Konya ve Tunceli o zamanlar etle tırnak gibiydi; ayrılmaz iki parçaydı. Kureyşan Ocağı’nın bilginler kolu Konya’da yaşıyordu.”
Ve konu Kureyşan Ocağı’nın bilginler koluna geliyor.
Burada bir isimden bahsediyorlar: Seyyid Mahmud Hayrani…
 
Seyyid Mahmud Hayrani
 
Kureyşan Ocağı’nın en önemli temsilcilerinden Seyyid Mahmud Hayrani, bir süre Hz. Mevlana’nın yanında kalmış, onun hizmetinde bulunmuş ve ondan feyz almıştı. Mahmud Hayrani, daha sonra Akşehir’e giderek inzivaya çekilmek istemişse de kapıldığı ilahi aşkın tesiriyle cezbeye tutularak dağlara düşüp, bir süre dolaştıktan sonra Akşehir’e dönmüştü.
Hayrani’yi çok seven Hz. Mevlana, vefatına kadar onu hiç unutmamış, gelip gidenlere hep onu sormuştu.
Pek çok kerametinden bahsedilen Hayrani, 1268 tarihinde vefat etmiş; Sultan Dağı’nın eteklerinde, adını taşıyan, Sultan Mahallesi’ndeki türbesine defnedilmişti.
Bakınız laf lafı açıyor; yazmalıyım; bu türbede mevcut, Türk tahta işlemecilik ve oymacılık sanatının şaheseri olarak kabul edilen üç sanduka, Konya’da oturan Alman Konsolosu’nun planıyla çalındı ve bunlar yurt dışına çıkarılırken ikisi yakalanarak İstanbul’da Türk ve İslam Eserleri Müzesine’ne kondu. Çalınan diğer sanduka ise halen Kopenhag İslam Eserleri Müzesi’nde sergileniyor!
Bir not daha eklemeliyim: Seyyid Mahmud Hayrani’nin türbesi 1960’da restore edilmeye başlanmış sonra nedense yarım bırakılmıştır!
Evet, konumuzu dağıtmayalım.
TV programında, Kureyşan Ocağı önemli temsilcisi Seyyid Mahmut Hayrani’ye geniş yer ayrıldı. Çünkü hayat hikayesine girildikçe altından, Fatih’in Sadrazamı Sinan Paşa ya da Nasrettin Hoca gibi tarihimizdeki önemli isimler veya İstanbul Kadıköy adının nereden geldiği gibi konular çıktı.
Kureyşan Ocağı mensubu Kemal Kılıçdaroğlu’nun akrabaları arasında bakalım daha kimler vardı?..
  
Kemal Kılıçdaroğlu’yla Nasrettin Hoca akraba mı
  
Asıl adı, “Ahi Evren” idi.
Kendisine tutkuyla bağlı Anadolu Türkmenleri tarafından “Hace Nasreddin” ismiyle bilindi.
Moğollar’a karşı mücadele verirken, 1261 yılında şehit oldu. Bu saldırıdan kurtulan talebeleri, bugün bilinen esprili hikayelerini yaydılar ve düşüncelerini Hace Nasreddin ismiyle yaşattılar.
Nasrettin Hoca, Seyyid Mahmud Hayrani’yle aynı dönemde yaşadı.
Bu mini bilgilerden sonra dönelim TRT Avrasya’daki programda sözün nasıl Nasrettin Hoca’ya geldiği konusuna:
İstanbul’un ilk kadısı olan Hızır Bey (1407–1459), Kureyşan Ocağı’ndan Seyyid Mahmud Hayrani’nin torunlarındandı. O da Sivrihisarlı’ydı.
İstanbul’un Kadıköy ilçesi ismini, kadılık yapan Hızır Bey’e bu yörenin Fatih tarafından arpalık olarak tahsis edilmesinden almıştı.
Hızır Bey kadılık yaparken vefat etti.
Hızır Bey’in üç oğlundan biri, Fatih Sultan Mehmed’in sadrazamlarından Sinan Paşa (1441-1486) idi.
Seceresi şöyleydi: Hoca Sinanüttin Yusufbin Hızırbin kadı Celaleddin bin Seyit Mahmut Hayrani.
Sinan Paşa da Sivrihisarlı doğumluydu.
Genç yaşta devlet kadrosunun en üst makamlarına çıktı; Fatih Sultan Mehmed’in Sadrazamı oldu.
Ancak hala bilinmeyen nedenle arası açıldı; idama mahkum edildi; araya alimler girdi; İstanbul dışına çıkması şartıyla affedildi. Sinan Paşa da doğduğu Sivrihisar’a gitti.
Parantez açıp yazmalıyım: Sinan Paşa’nın “Tezkiretü’l Evliya” adlı eserinin üzerine kim doktora tezi yaptı biliyor musunuz; Celal Bayar’ın Türkolog torunu Emine Gürsoy Naskali.
Konuyu fazla dağıtmadan TRT Avrasya’daki programda Prof. Alemdar Yalçın’ın söylediklerine bakalım:
“İki değerli araştırmacımız Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu ve Prof. Dr. Mertol Tulum çalışmalar yapmışlar ve Seyyid Mahmud Hayrani’yle Nasrettin Hoca’nın bağlantılı olabileceğini söylüyorlar. Ama kesin bir kanıt yok. Seyyid Mahmud Hayrani’nin Sivrihisar’dan yola çıkarak (yine bir Horasanlı olan) Hacı Bektaşi Veli’ye gidişi; Sinan Paşa’nın Sivrihisar’a gelişi; Hızır Bey’in Sivrihisar’la bağlantısı, tüm bunları bilim adamlarımızın araştırması gerekiyor.”
Nasreddin Hoca’nın Türkmenliği konusunda hiçbir araştırmacının kafasında tek soru işareti yok.
Tuncelili olduğu için Kemal Kılıçdaroğlu’nun kimliği konusunda çoğu kişi nedense önyargılı davranıyor. Dersimlilerin Horasanlı olduğunu; Zazaca’nın Kürtçe olmadığını bu sayfada daha önce yazdım. (“Zazaca Kürtçe Değildir” 20.12.2009 Hürriyet)
Bakınız, kimsenin etnik kimliğiyle bir sorunum yok; kişi kendini hangi kimlikte görüyorsa öyledir.
Benim karşı çıktığım önyargılardır.

KILIÇDAROĞLU SEYYİD Mİ

 
Doğu ve Güneydoğu’da neredeyse her ailenin kendisini, Hz. Muhammed’in akrabası sayıp “Seyyid” dediğini yazıp bunun gerçek olamayacağını yazmıştım. (“Çakma Seyyidler” 23.11.2008 Hürriyet)
Bu nedenle Kuşeyran Ocağı’nın “Seyyid” olup olmadığı konusunda temkinli davrandım. Acaba Horasan Seydi’den geldikleri için mi “Seyyid” adını aldıklarını düşündüm.
Bu notumdan sonra dönelim TRT Avrasya’daki programa…
Prof. Dr. Alemdar Yalçın program sonunda seyircilerin sorularına yanıt veriyor.
İzleyiciler; Hz. Muhammed’in mensubu olduğu Kureyş kabilesiyle, Horasan’dan gelen Kureyşan (Kureyş) arasında akrabalık olup olmadığını merak ediyorlar.
Prof. Yalçın bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“(12 İmamlar’dan) İmam Musa Kazım’ın 24 çocuğu vardı. Bu 24 çocuğundan bir kısmı kız alıp kız verme durumu dolasıyla Horasan’daki kabilelerle akraba oldu. Yani bağlantı İmam Musa Kazım’a kadar gidiyor. Ancak bizim ele aldığımız Kureyşan (Kureyş) ile Hz. Muhammed’in mensubu olduğu Kureyş aynı değil. İlgilerinin olduğunu sanmıyoruz. Ya da şimdilik bilmiyoruz diyelim.”
 
Kılıçdaroğlu’nun Seyyid olup olmadığını bilmiyoruz.
Fakat bildiklerimiz de var:
12 İmamlar ile akraba olduğu düşünülen Kureyşan (Kureyş) Ocağı’nın nasıl Müslüman olduğu belli miydi?
Evet, Zerdüşt/Yezidi olan Horasan’daki Deylaman (Dersim) halkı 873'te Müslüman oldu.
917'de ise Caferi Sadık mezhebini / Aleviliği kabul ettiler.
13’üncü yüzyılda Moğol istilasından kaçıp Anadolu’ya geldiler.
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650)” adlı çalışmasının 4’üncü cildinde Kureyş Ocağı’nın Oğuzlar’ın Bozok kolunun Beğdili boyundan gelen Türkler olduğunu yazıyor.
Beğdili Türkmenler’i Anadolu’da geniş bir alana yayılmışlardı: Adana, Afyon, Aksaray, Akşehir, Ankara, Antakya, Aydın, Antep, Birecik, Yozgat, Çorum, Diyarbakır, İçel, karaman, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya, Kütahya, Malatya, Maraş, Mardin, Muğla, Niğde, Samsun, Sivas, Tarsus, Urfa.
Anadolu’daki Oğuz Boyları içinde Beğdili büyüklük olarak; Avşar, Yıva, Kayı, Bayad’tan sonra beşinci sırada gelmekteydi.
Benzer çalışmayı Başbakanlık Arşivi Belgeleri’nde yapan Cevdet Türkay da, “Oymak, Aşiret ve Cemaatler” adlı çalışmasında, Kureyş Ocağı’nın Akşehir Sancağı’na bağlı olduğunu belirtiyor. Türkay da Kureyş Ocağı’nın Türkmen olduğunu yazıyor.
Uzatmayalım:
Kim kendini hangi kimlikte görüyorsa odur.
Öncelik, insan olmaktır!
Kemal Kılıçdaroğlu etnik kimliğiyle değil Türkiye’ye vereceği hizmetle değerlendirilmelidir.

 

 

Ekleyen:  Ercan ÇELİK
Ekleme Tarihi:  2.4.2019
İzlenme:  1394
Yazdır:Yazdır
 
Eklenen Yorumlar 
Bu Konuda En Çok Okunan Yazılar
 
TÜRKLERİN KURDUĞU DEVLETLER
Türklerin kurduğu Devletler:
1 - Türkiye
2 - Azerbaycan
3 - Türkmenistan
4 - Özbekistan
5 - Kazakistan
6 - Kırgızistan
7 - Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti
Ercan ÇELİK [ 2.3.2019 Devamı
 
ALLAHIM, DEVLETİMİZİ, EBED MÜDDET DAİM EYLE
ADALETLE KAİM EYLE, İYİ NİYETLİLERLE HAKİM EYLE, HER GELECEK YILDA DAHA MÜREHFEH, BİRLİKTE, DİRLİKTE GÜÇLÜ DEVLET, MUTLU MİLLET EYLE,
ALLAHIM!
GEÇMİŞTE YAŞADIĞIM SIKINTILARA GÖSTERDİĞİM TAVRIMI, GELECEK SENELERDE
Ercan ÇELİK [ 22.5.2018 Devamı
 
HUNZA TÜRKLERİ
Hunza Türklerinin uzun yaşamasının ve bu kadar sağlıklı olmasının nedeni denizden 6 bin metre yükseklikte çok yüksek oksijeni olan bir bölgede bulunmaları. Buz gibi temiz su içip kendi ekip biçtiklerini yemeleri.. Hunza Türkleri'nin et ve baharat
Ercan ÇELİK [ 5.8.2018 Devamı
 

CEVİZİN İNSANAveİNSANLIĞA FAYDALARI

  • En Çok Okunanlar
  • MUSTAFA KEMALİN SAKL...
  • ÇEVRE BAKANLIĞI TEFT...
  • GÖKÇEADA...
  • TÜRKİYE,DAĞLARI,GÖLL...
  • VAKIFLAR ANKARA BÖLG...
  • SİVRİHİSAR KAYMAKAML...
  • Değerli KARDEŞLERİM ...
  • VAKIFLAR GENEL MÜDÜR...
  • TARIM Ve ORMAN BAKAN...
  • ESCAN A.Ş.Genel Müdü...
  • VALİLİKLERE AÇIK ÇAĞ...
  • 1938 deki Durumumuz ...
  • ESCAN ENERJi,SU,ÇEV...
  • Sevgi Kardeşlik Birl...
  • Hz.Ali Ve Muaviye Sa...
  •  
  • En Son Eklenenler
  • ÇEVRE BAKANLIĞI TEFT...
  • MUSTAFA KEMALİN SAKL...
  • GÖKÇEADA...
  • TÜRKİYE,DAĞLARI,GÖLL...
  • KIYMETLİ ESCAN TOPL...
  • Değerli KARDEŞLERİM ...
  • VAKIFLAR ANKARA BÖLG...
  • SİVRİHİSAR KAYMAKAML...
  • ESCAN ENERJi,SU,ÇEV...
  • ESCAN A.Ş.Genel Müdü...
  •  

     

    Her Hakkı Saklıdır. ERCAN ÇELİK© 2013 Tasarim : Linear Yazilim