ERCAN ÇELİK

 İstiyorsak; güneş olsun sevgimiz; gülümsesin, yüzümüz yüzünüze, Kardeşlik ve birlik içinde, mutlaka selam vermeliyiz birbirimize  

    Son Dakika :   
 
 

SENTURK

 

 

 

 AROMATİK TIBBİ BİTKİLER                 

EZAN OKUMA 

Ana Sayfa
Kuran-ı Kerim Değişik Dillerde
İletişim
Ercan ÇELİK Özgeçmiş
Günlüklerim
Ziyaretçi Defteri

 

 

ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE

MARMARA ADASI

1-ÖzelAĞAÇLANDIRMA

ÇÖPDEN MAZOT ÜRETİMİ

                         



SERA ETKİSİ KARBONDİOKSİT ARTIŞLARI


Marmara Adası Özel Ağaçlandırma


Küresel Isınma Ve Ağaç"Ercan Çelik"

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  794533
Bugün Ziyaretçi :  285
Aktif Ziyaretçiler :  264

BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK ve DOĞAL HAYAT    HAYVANLAR ALEMİ FOTOĞRAFLARI

NURCULUK - Ali Aydın Makalesi

            ALi AYDIN    Nebi -Resul Farkı    (tıkla Video)

NURCULUK -ALİ AYDIN

Bu yazımızda amacımız Said Nursi ve Risâlelerinin iç yüzünü en açık bir şekilde ortaya koymak olacaktır.

Said Nursi ve Risâle-i Nur Külliyatı talebelerince kutsal olarak kabul edilmiş, Kur'an cahili ümmi halka da bu şekilde anlatılmıştır.

Kur'an cahili Nurcular için Said Nursi'nin kutsallaştırılması pek de zor olmamıştır.

Çünkü insanların çoğu okumayı ve araştırmayı sevmez.

İşte bu nedenle Said Nursi ne diyor?

Bu dedikleri Allah'ın kitabına uygun mu ?

Ya da sünnetullahla uyumlu mu? diye bir araştırma yapmadan Said Nursi "Bediuzzaman" "zamanın eşsiz âlimi" ilan edilmiştir.

Ümmi insanlar tarafından âlim olarak bilinen bir kişinin reklamı yapıldığında, artık o kişiye taraftarlarınca bir tür dokunulmazlık zırhı giydirilir ve o kişiyi eleştirenler cehaletle, sapıklıkla ve iftiracılıkla suçlanır.

Kur'an buna "ahbarlarını ve ruhbanlarını Allah'ın yanında, berisinde rabler edindiler" der.

(Tevbe-31)

Yani din atalarının kendilerine yalan söylediğine ve kendilerini aldattıklarını hiçbir zaman kabul etmezler.

Hatta Said Nursi ve benzerlerine söz söyletmeyenler arasında kendini tevhid'e nispet eden kişiler de mevcuttur.

Aslında bu açık bir cehalet ve büyük bir hastalıktır.

Sadece çok reklamı yapıldığından dolayı Said Nursi ve benzerleri insanların bilinçaltlarında dokunulmaz bir mâsum olarak yer etmiştir.

Halbuki İslam dışı inanç ve fikirler kimden gelirse gelsin onlara karşı İbrahim (a.s) gibi şiddetle karşı konulmalıdır.

Bunlara bile bile karşı koymayanlar hanif dinin darbe almasına sebep olurlar.

Sonuçta İslam dininin kutsalları bellidir.

Bir adam düşünün ki, son Nebi'den ve Nübüvvet'e bağlı son Resul'den yani İslam dininin tamamlanmasından sonra (Mâide-3; En'am-115 ) ortaya çıksın ve aşağıdaki âyete rağmen bana Allah tarafından bir kitap yazdırıldı deyip hem kendini hem de kitabını kutsallaştırmaya kalksın.

"Elleriyle bir kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun!

Elleriyle yazdıklarından ötürü onlara veyl olsun! Ve kazandıklarından ötürü onlara yuh olsun!

(Bakara- 79)

Şimdi böyle bir adam hakkında düşünceniz ne olurdu ?

İşte Said Nursi eliyle yazdığı kitab-ı Allah'a nisbet edip bunu kendi iradesiyle değil de, Allah tarafından kendisine yazdırıldığını, Risâlelerinden ve kendisinden Kur'an'da övgüyle söz edildiğini, Allah Resulü'nün amcasının oğlu Ali başta olmak üzere asırlar önce yaşayıp geçmiş olan Abdulkadir Geylani gibi şahsiyetlerin Risâle-i Nur'u övdüğünü ve ondan haber verdiğinin iddiasındadır.

Bu Kur'an'a aykırı ve akıldışı iddialar Said Nursi'nin Risâlelerinin bir çok yerinde mevcuttur.

Allah'ın izniyle bu yazımızda bunları işleyeceğiz.

Aslında her şey gelip Kur'an'ın bilinmesine dayanıyor.

Kur'an bilinirse şirk ve iftira, yalan ve uydurmalar bilinir.

Fakat Kur'an'ın ilim ve hikmetinden uzak kalınırsa Kur'an'ın ifadesiyle kişi kitap yüklü eşek olur.

(Cuma-5)

İşte Nurcular Kur'an cahili oldukları için ilme ve bilimsel verilere yani sünnetullaha aykırı olan ayrıca itikadi bakımdan insanın inancını zedeleyen ve onu cehenneme atan bir kitab'ı sorgulamadan kayıtsız şartsız kabul ederler.

Evet her şeyi Kur'an'ın bilmesine dayanıyor.

Kur'an bilinirse her şey kolaylaşır, Kur'an bilinmezse her türlü akılsızlık ve ahmaklığın yolu açılmış olur.

Said Nursi ve şakirtlerinin iman ve fikirleri şöyle şekillenmiştir.

Nurcular Said Nursi ile ilgili diyorlar ki:

"...yirmi senede öğrenilmesi gereken ilim ve fenlerin özünü üç ayda kavrayarak öğrenimini tamamlamıştır.

"Hangi ilimden olursa olsun, sorulan her soruya, tereddütsüz ve derhal cevap vermiştir"

(Bediuzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Sözler Yayınevi, İst. 1991, s. 34)

(Takdim yazısında bu kitabın 1958' de hazırlandığı, Bediuzzaman Said Nursi'nin onu kontrol ettiği ifade edilmektedir.

Buna gerekçe olarak deniliyor ki, "rüyasında Allah Resulün'den ilim istemiş, o da ümmetine soru sormamak şartıyla Kur'an ilminin öğretileceğini müjdelemiş, bu sebeple daha çocukken asrın en büyük âlimi olarak tanınmış ve kimseye soru sormamış, ama sorulan bütün sorulara mutlaka cevap vermiştir"

(Bediuzzaman Said Nursi, Haşiye, Tarihçe-i Hayat, s. 33)

Aslında "bir kimsenin Allah'ın elçisi tarafından bilgi sahibi kılınması inancı" Şiilere ait bir inançtır.

Şii uleması bunu Ali'nin soyundan gelen imamlar için söylerler.

Onlara göre "...imamlardan herbiri hiçbir öğretmene gitmemiş, bir eğitimden geçmemiş ve bir şey öğrenmemiştir"

"Hiçbiri bir hocadan ders almamış, hiçbiri bir mektebe, bir medreseye gitmemiştir"

"Böyle olduğu halde kendilerine bir şey sorulunca derhal en doğru cevabı verirler"

"Dillerine bilmiyorum sözü gelmediği gibi, cevap vermek için düşünmeleri yahut cevabı bir müddet geciktirmeleri de vaki değildir..."

(Muhammed Rıza'l-Muzaffer, Akâid'ül-İmamiyye, Şia inançları (Türkçeye çeviren Abdulbaki Gölpınarlı) İstanbul 1978, s. 52-53)

Şiilere göre, "imamın ilahi hükümlere, ilahi maarife, bütün bilgilere sahip olması, Resul yahut kendisinden önceki imamın vasıtasıyladır"

Halbuki Allah Resulü'nün böyle bir yetki ve görevi yoktur.

Resulün görevi sadece indirilen vahyi insanlara duyurmak yani tebliğ etmektir.

Said Nursi diyor ki:

"Kur'an'ın gizli gerçekleri Risâle-i Nur ile birlikte bize iniyor!"

Bu sözün açık anlamı; Allah Resulü'ne Kur'an'ın vahiy suretiyle inmesi gibi, her asırda o Kur'an'ın arştaki yerinden ve manevi mü'cizesi'nden feyz ve ilham yoluyla onun gizli gerçekleri ve gerçeklerinin kesin delilleri iniyor"

Yani "

Risâle-i Nur Külliyatı, Kur'an'ın indiği yerden vahiy suretiyle inmesi gibi inerek onun gizli kalmış gerçeklerini ve o gerçeklerin kesin delillerini getiriyor"

Said Nursi bu sözü ile kendini Nebi seviyesine çıkarıyor.

Nebi olduğunu söylemese de yukarıdaki sözlerin o manaya geldiği açıktır.

Ayrıca Kur'an'da açıklanmamış gerçeklerin kendine indirildiği iddiası, kendi kitabının Allah'ın kitabından daha önemli olduğu iddiasından başka bir anlam taşımaz.

Farkında olmasalar da nurcular Said Nursi'yi son Nebi, Risâle-i Nur'u da Allah'ın son kitabı saymış oluyorlar.

Said Nursi diyor ki:

"Risâle-i Nur denilen otuz üç adet Söz, otuz üç adet Mektup, otuz bir adet Lem'alar, bu zamanda, Kur'an'daki âyetlerin âyetlerdir"

"Yani onun gerçeklerinin göstergeleridir"

"Onun hak ve hakikat olduğunun kesin delilleridir"

"Kur'an âyetlerinde yer alan inançla ilgili gerçeklerin gayet kuvvetli belgeleridir"

Yani Said Nursi'ye göre "Kur'an delil olmaktan çıkmış, delile muhtaç hale gelmiş ve Risâle-i Nur'un âyetleri, Kur'an âyetlerinin delili" olmuştur.

Böyle bir kitabın hatasız olması gerekir.

Said Nursi bu iddiayı da yapmaktan kaçınmıyor.

Diyor ki:

"Sözler" şüphesiz Kur'an'ın nurlu parıltılarıdır. Açıklanmaya muhtaç yerleri eksik olmamakla birlikte tümüyle kusursuz ve eksiksizdir"

Nurcuların Kur'an okumayıp gece gündüz sadece Risâle-i Nur Külliyâtını okumalarının gerçek sebebi işte bu batıl ve şirk dolu imandan kaynaklanmaktadır.

Said Nursi, insanları kendi kitaplarına çekmek için hiçbir şeyi eksik bırakmamış.

Aynen şöyle diyor.

"Risâle-i Nur, bu asırda, bu tarihte bir "urvetül- vuska"dır.

"Yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve "hablullah" yani Allah'ın ipidir.

Ona elini atan, yapışan kurtulur"

Halbuki "Urvetül-vüska" (sağlam bağ) (Bakara- 256) ve "hablullah" (Allah'ın himayesi- Allah'ın koruması ) (Âli İmran-103) Kur'an'a ait özelliklerdir.

Said Nursi, "Risale Nur Külliyatının, Kur'an'ın alındığı yerden alındığını iddia ediyor.

Diyor ki:

"Risâle-i Nurlar, ne doğunun kültüründen ve ilimlerinden, ne de batının felsefe ve bilimlerinden alınmış ve iktibas edilmiş bir nurdur"

"O, gökten inmiş Kur'an'ın, doğunun ve batının da üstünde olan Arştaki yerinden iktibas edilmiştir"

Risâlelerinden, "Âyetü'l Kübra"yı örnek verip oradaki iddialara bir göz atalım.

1-) Said Nursi'ye yazdırıldığı iddiası: "Bu Risâlenin mukaddimesinin bu derece uzun olması istemeden olmuştur. Demek ihtiyaç var ki, öyle yazdırıldı"

2-) Adını İmam Ali'nin verdiği iddiası:

"Bu Risâlenin öyle bir ehemmiyeti var ki; İmam Ali (radıyallahu an) gaipten gösterdiği kerametlerde (kerameti gaybiyesinde) bu risâleye "Âyet-i Kübra" ve "Asâ-yı Musa" adlarını vermiştir"

3-) İmam Ali'nin şefaat dilediği iddası:

"İmam Ali (r.a), Nur'un eczalarından haber verdiği sırada "Âyet-ül Kübra" hakkı için beni ani ölümden koru" deyip o Âyet-ül Kübra'yı şefaatçi yaparak..."

4-) Risâle'nin lâ ilahe illallah sözünün olağanüstü delili olduğu iddiası:

"Lâ ilâhe illallâh'ın hücceti ise metbu' Âyet-ül Kübra Risalesidir. O emsalsiz hüccetin hârikalığı içindir ki; İmam-ı Ali (radıyallahu anh), onu şefaatçi yapmıştır"

5-) Risâle'nin kurtarıcılık yaptığı iddiası:

"...o risâlenin hem Ankara hem Denizli mahkemelerinde galebesi ile ve perde altında tesirli intişarı ile talebelerine beraat kazandırmağa sebep olduğu gibi..."

6-) Bir mağazayı yangından koruduğu iddiası:

"... hükümet dairelerinden birisi..." gecenin en soğuk bir vaktinde üç saat cehennem gibi yandığı halde; tam bitişiğinde, Risâle'i Nur'un bir talebesi yanıma geldi, dedi:

"Biz yanıyoruz, mahvolduk"

Ben de iki gün evvel mağazalarında bulunan Ayet-ül Kübra'nın bir kısım basılı nüshalarını yanıma getirmesini söylemiştim, fakat getirmemişti.

Demek o ateşi söndürmek için orada kalmıştı.

Ben de Risle-i Nur'u Ayet-ül Kübra'yı şefaatçi yapıp: "Ya Rabbi kurtar" dedim.

"Üç saat o dehşetli yangın, bütün o büyük daireyi mahvetti.

Altında ve bitişiğindeki dükkanları bütün yaktı, yıktırdı"

"Risâle-i Nur'un ve Âyet-ül Kübra'nın korumasında olan mağazaya kat'iyyen ilişmedi ve altındaki şakirdin dükkanı da sağlam kaldı"

Nurcular, Said Nursi'ye olağanüstü değer verdikleri için söylediği hiçbir şeye karşı gelmiyorlar.

Nurcuların kim oldukları ile ilgili Arif Kılıç hocamın enfes değerlendirmesini dikkatinize sunuyorum.

NURCULAR KİMDİR?

20. Asırda ortaya çıkan, Kur'an-ı Kerim'i okumayıp,

kendi liderlerine vahyedileni okumayı ibadet sayan ve

Avesta'da geçen Zerdüşti bilgileri

islam ismini kullanarak topluma şırınga etmeye çalışan,

ezik ve sinsi cemaat!

Liderlerine "Bediüzzaman"

dualarına "Cevşen"

kurtarıcılarına "Mehdi"

otlattıkları davarlara "Nurcu" adını veren,

batını ve ilkel bir akım!

Bu akımın, İslam'la tek bağı mürit edindiği insanların müslüman çocuğu olmasıdır..

Bunlar, devşirdikleri çocukları ailelerinden ve köklerinden koparmayı ilke edinmişlerdir.

1-) Said Nursi, Risâle-i Nur'un Kur'an'ın tefsiri yani açıklaması olduğunu iddia ediyor.

Halbuki insanlar Kur'an'ı tefsir edemezler.

Çünkü Kur'an'ın tefsiri yoktur. Kur'an'ın bağlam ve bütünlüğü, kendi içinde bulunan çözümü ve hikmeti yani sistemi olur.

Âyetlerin açıklanması ile ilgili Kur'an'da beş kavram bulunmaktadır.

"Tefsir, te'vil, tasrif, tafsil ve tebyin" kavramları.

Bu kavramların içinde bulunan "tebyin" kavramı hariç diğer kavramların hepsinin bağlamı Allah'tır.

Çünkü diğer kavramlar yani "tafsil, tasrif, tefsir ve te'vil" âyetleri Kur'an'ı detaylandırma anlamına geliyor.

Dolayısıyla sadece Allah Kur'an'ı tefsir edip detaylandırdığı için bu kavramlar Resül bağlamında bile kullanılmamıştır.

"Tebyin" kavramı "okuma, duyurma, gizleme yapmadan açığa çıkarma, ilan ve tebliğ etme" anlamına geldiği için hem Allah

(Nahl-89 ; Nisa-176) hemde Resul(Nahl-44) bağlamında kullanılmıştır.

Dolayısıyla Said Nursi'nin şakirtlerine yazdırdığı Risaleler Kur'an'ın tefsiri olamazlar.

Çünkü Kur'an'ın tefsirini bizzat Allah yapmıştır (Furkan-33)

Said Nursi heva ve hevesine göre sadece 250 küsür âyetin yorumunu yapmıştır.

2-) Said Nursi, sık sık kendini ve eserini övmüş ve "bunlar kalbime ihtar edildi, gıyaben bize yazdırıldı" demiştir.

3-) Said Nursi, Kur'an'a, sünnetullâha ve islam aklına aykırı olan "ebced" hesapları ile "otuz üç Kur'an âyetinin" kendisinden ve eserinden haber verdiğini iddia etmiştir.

Hatta, bu uydurma "ebced!" hesabına uyması için, kendi ismini

Said-i Nursî , Said-ün-Nursî, Molla Said, Said- Kürdi gibi, Külliyâtını da Risâle-i Nur, Resâil-in-Nur, Risâlet-ün-Nur, Risâle-in-Nur,

Risâlet-ün-Nuriyye gibi farklı şekillerde kullanmıştır.

Ebced hesabına uyması için, âyette geçen şedde ve tenvinleri; "küçük sırlı bir fark" gerekçesiyle bazen saymış, bazen de saymamıştır.

Üstelik ebced hesabına

uyması için yılları; bazen hicrî, bazen rumî , bazen de miladî takvime göre belirlemiştir.

Yani anlayacağınız uydurma bir hesapta bile dürüst hareket etmemiştir.

Halbuki Kur'an'ın ilim ve ahlakına sahip olanlar böyle adi ve basit şeylere tenezzül etmezler.

4-)Dinde kaynak olması mümkün olmayan uydurma Ebced hesabıyla âyetlerin mealini değiştirerek hoşuna giden anlamı âyetlere onaylatmaya uğraşmıştır.

Mesela:

Âyette geçen ve (yeryüzünün temiz bir parçası ) anlamına gelen saîd (صعيد ) kelimesindeki (sad) harfini ebced hesabına uymadığı için kendi ismi olan (mutlu- sevinçli-mesud ) anlamına gelen Saîd (سعيد ) kelimesindeki (sin) harfi ile değiştirerek kendine işaret edildiğini iddia etmiştir.

İbrahim süresi "Elif. Lam. Ra.( Bu Kur'an) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa yani Aziz ve Hamid olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır"

Birinci âyetinde geçen "sirâtil Azizi'l-Hamid" cümlesi ile ilgili olarak, Osmanlı padişahları olan Abdulaziz ve Abdulhamid'in sırat-ı mustakim üzerinde olduklarını iddia etmiştir.

5-) Allah Resulü'nün yanında otururken Ali'nin kucağına Cebrail'in "sekine" adında bir sayfayı düşürdüğünü, bu esnada Ali'nin Cebrail'i gökkuşağı (alâimu's-sema) şeklinde gördüğünü ve bu düşürülen "sekine" sayfasında gelmiş geçmiş önemli sır ve ilimlerin olduğunu iddia etmiştir.

(Lemalar-18. Lem'a)

Halbuki vahyin son muhatabı olan Muhammed (a.s) a metin olarak yazılı bir şey asla indirilmemiştir.

Allah Resulü'nün huzurunda Cebraili'n yazılı bir sayfayı Alinin kucağına bıraktığını iddia etmek bozuk bir aklın ürünüdür.

Said Nursi, bu "sekine" meselesinde "Gulat-ı Şia" ya mensub olan Gurabiyye fırkasının tuzağına düşmüştür.

Onlar "Karganın kargaya, sineğin sineğe benzediği gibi, Muhammed ve Ali birbirine benzediğinden dolayı, Cebrail, vahyi Ali'ye getireceğine, yanlışlıkla Muhammed'e getirdi" diyorlardı.

6-) Said Nursi yazdırdıği eserlerde hiçbir yanlışlık olmadığını iddia ederek diyor ki :

"Kimin haddidir ki, bu Nurlarda yanlışlık bulsun. Onun için bir harfine dokunmayı azim (büyük) bir günah işliyor telakki ediyorum..."

(Barla Lahikası-62)

Halbuki Allah'ın elçileri bile Nübüvvet makam ve mertebesinde Allah'a karşı hata yapmış ve yanlış sözler söylemişlerdir.

(Tevbe-113; Tahrim-1; Hud-45,46)

Said Nursi o kadar büyük bir egoya sahip idi ki:

Tek amacı, insanların kendi eserine kayıtsız şartsız boyun eğmeleri ve sadece onun eserine itaat etmeleri ve sorgulama yapmadan ona teslim olmaları idi.

Kur'an'a göre din ve hüküm olarak Allah'tan yani O'nun kitabından başka bir kaynağa teslim olmak şirktir.

İşte bu yüzden Said Nursi'nin inanç ve öğretisine göre ihlas, "dini Allah'a özel kılmak" değil, tefekkür ve sorgulama yapmadan Said Nursi'nin eserlerine kayıtsız şartsız iman etmektir.

Said Nursi'ye itiraz edenler "ihlası" kaybederler.

"Diyor ki: Ey göklerin ve yerlerin yaratıcısı..." Kur'an'a ve imana hizmet için, insanların kalplerini Risâle-i Nur'a itaat ettir, boyun eğdir! Hz.Musa (a.s) a denizi ve Hz. İbrahim (a.s) a ateşi ve Hz. Davut (a.s) a dağı-- demiri ve Hz. Süleyman (a.s) a cinni ve insi ve Hz. Muhammed (a.s) a Güneş'i ve Ay'ı boyun eğdirdiğin gibi, Risâle-i Nur'a kalpleri ve akılları boyun eğdir!.."

(Asa-yı Musa- 211)

Halbuki Kur'an'a baktığımızda Allah ve Resulün'den başka hiç kimseye mutlak anlamda itaat emredilmemiştir.

Yani itaat kavramı kayıtsız şartsız olarak Nebi (a.s) hakkında bile kullanılmamıştır.

Dinde itaat sadece Allah'a ve vahyi ilan eden yani tebliğ eden Resüle özel kılınmıştır.

Yine Said Nursi diyor ki : "Madem hakikat budur; ya diyeceksiniz ki: Pek harika ve mağlup olmaz bir deha bu işi çeviriyor veya diyeceksiniz:

"Gayet inayetkerane bir hıfz-ı ilâhidir (Risâleler Allah'ın yardımı ve koruması altındadır) Elbette böyle bir deha ile mübareze (karşı gelme - itiraz- mücadele -tartışma-atışma) etmek hatadır, millete ve vatana büyük zarardır"

"Ve böyle bir hıfz-ı ilâhi ve inayet-i rabbaniyye (Allah'ın koruması altında ve Allahın yardımına mazhar olmuş) bir esere karşı gelmek, Firavunâne (Firavun'un ahlakına benzer) bir temerrüttür (kafa tutma-inatla direnme-karşı gelmedir)"

(Emirdağ Lahikası-1 11)

7-) Said Nursi ve şakirtlerine göre Risâle-i Nur, Allah Resûlünün vâdettiği, Ali'nin müjdelediği, Abdulkadir Geylani'nin yardımı, İmam-ı Gazali'nin tavsiyesi ve İmam-ı Rabbani'nin gaybdan haber vermesidir"

(Emirdağ Lahikası- 1,98)

Sonuç olarak:

Şia versiyonu Bahailiğin lideri olan Mirza Hüseyin Ali Bahaullah da (ö. Hicri- 1309; Miladi-1892) böyle harf numaralarıyla "cifr" ve "ebcet" hesapları ile başlamış, sonra da Kur'an cahili ve akılsız müritlerine kendisini Allah'ın yeryüzündeki nuru diye inandırmıştı.

Saîd Nursi, kendisine "Bediüzzaman" dedirterek yirminci asırda Anadolu'yu hurafe ve yalanlara boğmuş bir bahaidir.

Nerde sapkın bir inanç ve fikir görürseniz Saîd Nursi mutlaka ondan bir şey çalmıştır.

 

                                                                               Ali Aydın -Araştırmacı yazar

 

ŞİRK ALLAHA ORTAK KOŞMAK   MEHMET OKUYAN VİDEO

 
Ekleyen:  Ercan ÇELİK
Ekleme Tarihi:  7.7.2022
İzlenme:  317
Yazdır:Yazdır
 
Eklenen Yorumlar 
Bu Konuda En Çok Okunan Yazılar
 
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK ve DOĞAL HAYAT
OECD’nin (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) 2008 yılında hazırladığı Çevresel Performans İncelemeleri: Türkiye başlıklı bir raporuna göre; ülkemizde flora (ağaç-bitki varlığı) ve fauna (hayvan varlığı) durumunun genel görünümü:
Ercan ÇELİK [ 19.1.2013 Devamı
 
KÜRESEL STRATEJİDE SUYUN ÖNEMİ
Bilgi çağında susuz yaşanamayacağı gibi, geçmiş çağlarda da yaşanmamıştır ve gelecek çağlarda da yaşanmayacaktır. Ne petrol, ne bor, ne de başka madenler ve kaynaklar tutar suyun yerini
Ercan ÇELİK [ 12.1.2013 Devamı
 
KEKİK VE ADAÇAYI YETİŞTİRİLMESİ
Kekik Yetiştiriciliği
İklim Ve Toprak İstekleri: Akdeniz bölgesine ait bir bitki olmasına rağmen soğuklara dayanabilen bir bitkidir. Toprak yönünden fazla seçici değildir. Killi taban arazilerde daha iyi gelişir.
Ercan ÇELİK [ 12.1.2013 Devamı
 

CEVİZİN İNSANAveİNSANLIĞA FAYDALARI

  • En Çok Okunanlar
  • MUSTAFA KEMALİN SAKL...
  • ÇEVRE BAKANLIĞI TEFT...
  • GÖKÇEADA...
  • TÜRKİYE,DAĞLARI,GÖLL...
  • VAKIFLAR ANKARA BÖLG...
  • SİVRİHİSAR KAYMAKAML...
  • Değerli KARDEŞLERİM ...
  • VAKIFLAR GENEL MÜDÜR...
  • TARIM Ve ORMAN BAKAN...
  • ESCAN A.Ş.Genel Müdü...
  • VALİLİKLERE AÇIK ÇAĞ...
  • 1938 deki Durumumuz ...
  • ESCAN ENERJi,SU,ÇEV...
  • Sevgi Kardeşlik Birl...
  • Hz.Ali Ve Muaviye Sa...
  •  
  • En Son Eklenenler
  • ÇEVRE BAKANLIĞI TEFT...
  • MUSTAFA KEMALİN SAKL...
  • GÖKÇEADA...
  • TÜRKİYE,DAĞLARI,GÖLL...
  • KIYMETLİ ESCAN TOPL...
  • Değerli KARDEŞLERİM ...
  • VAKIFLAR ANKARA BÖLG...
  • SİVRİHİSAR KAYMAKAML...
  • ESCAN ENERJi,SU,ÇEV...
  • ESCAN A.Ş.Genel Müdü...
  •  

     

    Her Hakkı Saklıdır. ERCAN ÇELİK© 2013 Tasarim : Linear Yazilim